genel

Aradığın şey İstanbul’da değil dostum!


Antalya’da.

Bu sloganı daha önce çeşitli kereler kullanmıştım.  Blogu ve/veya beni sosyal medyadan takip eden dostlarım hatırlarlar.

Eşim Azize ile uzun yıllardır hayalimiz olan bu konu “bir hayal” olarak kalmasın dedik ve başlama kararı verdik.  Antalya’da tanışıp yakın dost olduğumuz, kocaman yürekli, kalbi ve kendisi güzel, etkili çevresi ile tüm dostlarınca sevilen ve her zaman koşulsuzca yardıma koşan Mehtap Birlik de kurucu ekibimize dahil oldu. Azize Bek Kişisel Gelişim ve Danışmanlık Merkezi bu şekilde kuruldu.

Antalya Fener Caddesi’nde bir ofis tuttuk, zevkimize ve faaliyet alanlarımıza uygun olarak tadil edip uygun tasarımlar ile pozitif enerjili bir ofis haline getirdik.

Hedefimiz; Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen eğitimcileri ve alanlarında uzman kişileri ile onları arayanları Türkiye’mizin en güzel şehrinde buluşturmak.

Merkezimizde, farklı spiritüel alanlarda ve kişisel gelişim alanlarında uzman kişiler ile profesyonel işbirliği içerisinde çalışacağız. Bu kişiler ile alternatif yöntemler, doğal yöntemler, bilinçli beyin ya da bilinç dışı beyine yönelik çalışmalar yapılacak.

Ne için?

Kendini daha iyi hissetmek, şifalanmak için. 

Bizim amacımız bunu arayan ile, bunu sunabilen uzmanı bir araya getirip iyi hissetmeye, şifalanmaya köprü olabilmek.

Niyetimiz böyle temiz, saf, içten.

Ve başladık. 2018 başında resmi açılışımız ile yeni seneye güzel enerjilerle gireceğiz.

Faaliyetlerimizi takip etmeniz, sizin ilgi alanınızda olan bir faaliyet için size yardımcı olmak, bizi mutlu edecek.

Sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.

Çay, kahve, pozitif enerji dolu sohbet için Antalya’daki ofisimize her zaman bekleriz.

İstanbul ile bir derdimiz yok ama metropolün stresini yaşayanların sayısı her geçen gün artıyor ya, bu sebeple Antalya’ya gelmelisin dostum 🙂

Güzel, sıcak/ılıman hava, güneş, deniz, doğa, olumlu enerji burada çünkü.

İstanbul’da kaldı mı?

Advertisement
genel · kariyer

Konfor Alanı

Önce biraz teori: Wikipedia konfor alanı teorisini şöyle tanımlamış:

Bir kişinin konfor alanı kendisini risk içerisinde görmediği çevreler ve davranışlardan oluşur. Kişinin kişiliği kendi konfor alanı ile tanımlanabilir. Oldukça başarılı kişiler başarmak istediklerini elde edebilmek için rutin olarak konfor alanlarının dışına çıkabilirler. Bir konfor alanı kişinin kendi beyninde oluşturduğu ve uyguladığı sınırlardır. Bu sınırlar temelsiz bir güvenlik (güvende olma) hissi doğurur. Fizikteki atalet momenti gibi, hayatının belli bir döneminde kendine bir konfor alanı oluşturmuş kişi bu alanın içinde kalmaya çalışıp dışarıya çıkmayacaktır. Kişinin konfor alanından çıkabilmesi için, yeni ve farklı davranışları denemesi ve bu yeni çevrede bunlara karşı yeni ve farklı karşılıkları deneyimlemesi gerekir.”

Konfor alanı ile performans yönetimi ilişkisi de aynı tanımda belirtilmiş. Çok kısaca belirtmek gerekirse:

Konfor alanından ayrılmak kişinin endişe seviyesini, dolaylı olarak stresini artıran bir durum olmakla birlikte bu durum aynı zamanda belli bir seviye geçilmediği sürece (tehlike alanı) kişinin konsantrasyonu (odaklanması) üzerinde pozitif etkili olan bir değişiklik” olarak belirtilmiş.

Wikipedia örnek olarak sevmediği işinden ayrılmak istediği halde, daha önce bahsedilen, güvende olma hissi sebebiyle bunu yapmaktan korkan bir kişiyi göstermiş.

Konfor alanı ile ilgili İTÜ sözlükte beğendiğim başka bir tanımdan bazı alıntılar aşağıda:

Kişinin doğumundan itibaren içinde olduğu çevrenin de katkısı ile ve aldığı eğitimlerle de biriktirdiği, alışkanlıklarının oluşturduğu fizyolojik ve çoğu zaman psikolojik, görünmez, ama kişinin içinde bulunduğu alan.

 

Yıllık iznini hep aynı bölgede ve aynı otelde geçirmek, hep aynı sinema salonunda film izlemek, hep aynı restoranda hep aynı tür yemeği yemek…….konfor alanından çıkamamaktır.

Konfor alanından çıkmaya çalışmak, alanın dışına göz atmak veya alanın dışında bulunmak çoğu kişi için psikolojik bir ızdırap (derecesi kişiden kişiye değişir) olmaktadır. Bununla beraber konunun üzerine gidip ilk acılara katlanıldığında kişi şunu görür; bu acılar tıpkı bedensel egzersize yeni başlamış olanlardaki ilk 10 günlük kas ağrıları gibidir ve dayanıldığında geçer. Bu ise özgürlüğe bir adım daha atmaktır, konfor alanının genişletilmesidir…..

 

Konfor alanlarından çıkmayan kişiler kendi hayatlarının sınırlarını çizmekte ve kendi gümrüklerinin memurluklarını yapmaktadırlar. Konfor alanından dışarı doğru atılan her adım kişisel sınırları aşmaktır, ama fizyolojik ama psikolojik olsun özgürlüğe doğru atılan birer adımdır.”

Ve Ekşi Sözlükten beğendiğim bazı alıntılar:

Sosyal fobi ile ters, medeni cesaret ile doğru orantılıdır. Kişiden kişiye, zamana, mekana veya durumlara göre değişkenlik gösterebilir. Bu alanlar üzerinde çalışılıp geliştirilebilir. Tabiatıyla kimi insanin konfor alanı evinde çok geniş iken bir iş toplantısı esnasında sandalyenin çeperi ile sınırlı kalabilir. Diğer sınırları işgal etmeden, biraz dışına çıkılıp keşif turları atıldığında öğrenme denilen hadisenin daha kolay bir hale geldiği mevzuattır bu aynı zamanda.

Bu kadar teoriyi, içinde kendimden de çokça şeyler bulduğum için yazdım. Esasında bu yazımda amacım da bu teoriden yola çıkarak kendi konfor alanı deneyimimi paylaşmak. Ancak yukarıdaki tanımlarda (kısmen) eksik olan bir şey daha var bana göre.  Bence bu tanımlar gelişim için kişinin kendisinin konfor alanından bahsederken ilişkide bulunduğu kişilerinkinden yeterince bahsetmiyor. Oysaki kişi üzerinde başkalarının konfor alanının negatif yönde bir etkisi de söz konusu. Wikipedia’nın atalet momenti örneğindeki gibi kişiler kendi konfor alanlarını korumaya çalışırken bunu riske edecek her türlü değişikliğe, fikre ya da kişiye karşı durma, engellemeye çalışma refleksi geliştirebiliyorlar. İş hayatında bunun örneklerini her şirkette/kurumda görmek mümkün, zaten çokça duyuyoruz, okuyoruz özellikle şu günlerde.

Bundan yaklaşık 9 ay kadar önce kendi konfor alanımdan biraz kontrolsüz ancak gönüllü bir şekilde çıktım. Sahip olduğum, konfor alanımın çerçevesini oluşturan, birçok şeyi (iş, statü, para…) bir kenara koyma pahasına ve teoride bahsedilen sebeplerden birçoğunun etkisiyle.

Bu durumun sonuçları benim açımdan şöyle oldu:

  1. Kariyerimde ihtiyacım olan bir mola ve beraberinde gelen mental huzur: Artık tehlike alanına ulaşmış endişe ve beraberindeki stresin sonu.
  2. Bir süredir ihmal ettiğim ailem ile geçirilen daha kaliteli zaman. Oğlumun büyüme, öğrenme döneminde onunla geçirilen zamanlar: uzun kahvaltılar, oyunlar,  sohbetler..
  3. Neredeyse uyuşma noktasına gelmiş beynin yeniden düşünmeye, sorgulamaya, fikir üretmeye başlaması.
  4. Yanlışların gözden geçirilmesi, geçmiş ile yüzleşme.
  5. En çok üçüncü ve dördüncü sonuçların tetiklemesi sonucu ortaya çıkan bu blog.
  6. Daha önce çok az ya da limitli internet ve web sitesi altyapısı deneyiminin daha üst bir seviyeye gelişmesi (hoş bu durum eşimin son zamanlarda hoşlanmadığı bir durum oldu ya 🙂 )
  7. İlgi alanımdaki konularda daha önce ol(a)madığı kadar okuma, kendimi geliştirme ve yeni insanlarla tanışma fırsatını yakalama.
  8. Yeni ufukları, farklı hayatları, iş fırsatlarını görme ve dünyanın hayallerin yanında ne kadar küçük olduğunu bir kez daha, ancak bu sefer daha derinden anlama.

Sonuç olarak bu geçiş süreci sınırların dışında düşünmenin (out of the box thinking) yollarını açtığı için  benim açımdan birçok artıyı beraberinde getirdi. Üstelik artık 1-2 adım geriden ancak daha enerjik ve motive bir şekilde daha yeni bir geleceği şekillendirecek olmak, yeni çevrelerde, yeni insanlarla iletişim/ilişkide bulunacak olmak da heyecan verici.

Dolayısıyla artık bu heyecanı yepyeni bir şirkette kuruluşundan itibaren yaşama, yeni ve farklı bir iş ortamına ve şehre adaptasyon, daha önce deneyim kazanmadığım alanlarda çalışma sayesinde kişisel/profesyonel gelişim ve nihayetinde daha geniş konfor alanlarını oluşturma zamanı.

(Görsel, http://www.flickr.com/photos/davidcowie/3203085349/ adresinden alınmıştır.)

Bookmark and Share