girişimcilik · internet · internet girişimi

Alan adı girişimciliği

Durun durun hemen kızmayın. Alan adı al/sat işi (ticareti diyelim isterseniz) ne zamandan beri girişimcilik oldu demeyin hemen. Konuya nereden geldiğimi önce açıklayayım: Önceki hafta sonu Hürriyet’te Vahap Munyar’ın yazısında arisutu.net alan adının 5000 TL’ye satın alındığı haberini belki okudunuz.

Yazıda öğrenci-girişimci bir arkadaşın 10-30 dolara satın aldığı alan adlarından birini 700 dolara Çinli bir alıcıya sattığı, diğerine de 3500 TL’ ye alıcı bulduğu ancak alan adının Akfen Holding tarafından 5000 TL’ye (yaklaşık 3300 Dolar) satın alındığından bahsediliyordu.  Akfen’in satın alma kararı genç arkadaşı desteklemek, motive etmek yönleriyle daha çok duygusal olmuş.

Eminim tüm alan adı satın alımlarının bu seviyelerde olduğunu düşünmüyorsunuz! İşte çeşitli sitelerden topladığım 1999 – 2009 yılları arasında satışı gerçekleşen en pahalı alan adlarından 20 tanesi: Farklı kaynaklarda birbirinden farklı rakamlar var ama genel görüntü tüm bu alan adlarının birkaç milyon dolarlara (!) satılmış olması.

Kaynaklar: (1), (2), (3), (4), (5), (6), (7)

Bu adresler için bu kadar para ödeyen insanların mutlaka bir bildikleri olmalı değil mi? Yoksa bu insanlar bu kadar hesap kitap bilmiyor olamazlar sanırım 🙂 Ya da şöyle sorayım: İlk 3 sıradaki sigorta, seks ve finansal hizmet sektörlerinde nasıl paralar dönüyor böyle?

Bugün daha önce kaydı yapılmamış herhangi yeni bir alan adını (Türkiye için .tr haricindekiler) çeşitli alan adı satış sitelerinde 1 dolardan 30-40 dolara kadar olan seviyelerde 1 yıllığına almak mümkün. Öte yandan kolay akılda kalan, çarpıcı, jenerik, trafiği oluşmuş, eski bir alan adı için birkaç yüz dolardan başlayarak yukarıdaki listedeki gibi birkaç milyon dolarlara kadar gözden çıkaran kişi ya da şirketler yok değil.

O zaman doğru alan adı ya da adlarını herkesten önce alarak yatırım yapmak kazançlı bir iş olabilir belki değil mi?

Bence tam olarak değil, en azından küçük ölçekli yatırımcılar için değil. Çünkü 10 dolara aldığı alan adını birkaç bin dolara satabilme hayalini kuran o kadar çok kişi var ki! Hem artık internetin ilk zamanlarındaki gibi dünyanın 1 numaralı markasının “.com” alan adını alırım sonra bu marka sahibi şirketlere binlerce/milyonlarca dolara satarım devirleri çok geride kaldı. Her ülkede bunu engelleyen bir sürü yasal düzenleme olduğu gibi artık her “akıllı” şirket de markasını kamuoyuna açıklamadan çok önce alan adı tescillerini yapıyor.

Öte yandan belli bir portföy ile belli yüksek seviyelerde alış yapabilecek bir bütçeniz varsa söyleyebileceğim bir şey yok. O zaman 1’e aldığınız bir alan adını 10’a 20’ye 50’ye katlamanız internet dünyasında işten bile değil. Fakat bunu yalnızca endüstrinin içerisindeki büyüklü küçüklü alan adı şirketleri, yani profesyoneller, başarabiliyor. (Endüstri kelimesini yanlış kullanmadım, işte bu endüstriye yönelik VeriSign Şubat 2010 raporu burada, alan adı üzerine başka istatistikler ilginizi çekebilir.)

Benim dolayısıyla böyle bir hayalim yok. Fakat ilgi alanımda olan bazı alan adlarını alma düşüncem var, bazılarını da daha önce almıştım. Benim amacım; yeniden satmak üzere almak değil, daha çok geleceğe dönük çeşitli amaçlar için çarpıcı, etkili, kolayca akılda kalan bir adresi başkalarına kaptırmadan (!) alabilmek.

Son günlerde benim ilgi alanımda olan alan isimleri “.me” ile bitenler. Aslında İngilizce sözcükler ile daha çok anlam ifade ediyor olmasından dolayı Türk internet kullanıcıları ne kadar ilgi gösterirler/gösteriyorlar bundan çok emin değilim.

“.me” üst alan adları yeni satılmaya başlamadı, bu yüzden de hemen ilk anda akla gelebilecek çarpıcı isimlerin hepsi çoktan alınmış. Bazı özel alan adları ise “Premium” olarak seçilip henüz açık artırma satışına açılmamış. Örneğin “follow.me” alan adı. Bunu hangi twitter profesyonel iş kullanıcısı almak istemez? Ama üzgünüm! Açık artırmayı beklemeniz gerekiyor, açık artırma sonunda ise 10 dolara alamayacağınız kesin 🙂

Ancak aşağıdakileri denemeniz şimdilik mümkün görünüyor, takipçileri etkileme gücünüze göre siz seçin 🙂

Ya da Türkçe olumsuzluk eki –me’yi kullanarak bunları deneyin 🙂

Çarpıcı bir alan adı ile adreslenmiş bir internet girişiminin başarılı olması tek başına yeterli olmamakla birlikte siteye kolay erişim, akılda kolay kalma, konuşma dilinde rahatça adreslenebilmesi gibi özellikleriyle trafik sağlaması bakımından faydalı olabilir. Bir internet girişiminin başarılı olabilmesinin en temel şartının etkili trafik olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Etkili trafiğin nasıl sağlanacağını ise çok bilinen internet atasözü (!) bize söylüyor:  “ Content is king “ (içerik her şeyden önce gelir).

Yazının başında bahsettiğimiz arkadaşımızın 10 dolara aldığı alan adına 3500-5000 TL teklifi getiren de esasında ayda 15000 kişilik potansiyel alıcıya/müşteriye/okura ulaştırdığı ilgi çekici içeriğinden başka bir şey değil. Yanılıyor muyum?

NOT: .me alan adlarıyla başka hangi çarpıcı adresler çıkarabilirsiniz? 🙂 Buyurun siz de ekleyin yorumlarınızda.

genel · sosyal sorumluluk

Earth Hour: Dünya için oylama zamanı. Global ısınmayı önemsiyor musun?

27 mart cumartesi günü saat 20:30 – 21:30 saatleri arasında 1 saat boyunca tüm dünyada önemli bir etkinlik gerçekleşecek. Gelin hep birlikte global ısınma problemi için oylamaya katılalım.

Dünya saati nedir, Türkiye’de nasıl kutlanacak? detaylar WWF Türkiye sayfasında. Ben de varım diyorsanız isminizi bireysel olarak ya da  kurumsal olarak  ekleyebilirsiniz.

Etkinlik videosu aşağıda:

Earth Hour ( Dünya Saati) from WWF TÜRKİYE on Vimeo.

Dünyaya, dünya liderlerine mesaj vermek için harekete geçme zamanı. Sen global ısınmayı önemsiyor musun?

genel

Ölüm mü zor olan yoksa geride kalanların çektiği acılar mı?

Sevdiğim insanların kaybı 20’li yaşlarda iken hiç düşünmediğim, bir gün düşünebileceğime bile ihtimal vermediğim bir konuydu. 30’ları yaşadığım şu günlerde ise itiraf etmeliyim, ölüm kendisinden değil belki ama geride kalanlara acı verebileceği için korktuğum bir konu olmaya başladı.

Bu sabah sevgili eşimin benimle paylaştığı yazıyı göz yaşlarıyla okudum. Radikal gazetesi yazarı Kaan Sezyum aniden vefat eden eşinin arkasından duygularını yazmış.

Aslında şimdi yazacaklarımı o yazının altına yorum olarak yazmayı düşündüm ama siteye üye olmak vs. gözümde büyüdü. Fakat bunları da mutlaka söylemeliydim: Esasında çok dindar birisi değilim ancak inançlı biri olduğumu söyleyebilirim. Her zaman Allah’a “Allah’ım bize birbirimizin acısını gösterme” diye dua ediyorum. Çünkü bence zor olan ölüm değil, geride kalan sevenlerin yaşadığı acılar. Kaan Bey’i hiç tanımasam bile kendisine sabır, sevgili eşine de rahmet diliyorum.

Hayat böyle akıp giderken belki en çok ihmal ettiklerimiz sevdiklerimiz oluyor. Onların değerini de ancak kaybettiğimizde anlıyoruz. Çok geç olmadan siz de sevdiklerinize onları sevdiğinizi söyleyin ve “iyi ki varsın” deyin.

Ben yaptım.

genel · internet

RSS – Online okuR Seni Seviyorum!

Okuyucuya not: Eğer deneyimli bir bilgisayar ve internet kullanıcısı iseniz, siz bu yazıda çok fazla yeni bir şey bulamayabilirsiniz. Bu yazı size değil, daha çok RSS konusunda fikri olmayan internet kullanıcılarına yönelik bir paylaşım.

RSS, özel ilgi alanınıza giren her türlü web sitesini, blogları, haber/duyuru sitelerini ekstra çaba harcamadan ve size çok zaman kazandırarak tek noktadan takip etmenizi sağlayan bir teknoloji. Bu özelliğin desteklendiği siteleri takip edebiliyorsunuz (ancak sanırım Google, statik olarak adlandırılan diğer siteleri de takip etmenizi sağlayacak bir yöntem geliştirdi). Siteleri takip edebilmek için bir RSS okuyucusu programa ihtiyacınız var. Bu programları internetten ücretsiz olarak indirip hemen kullanmaya başlayabiliyorsunuz. Sonrasında da takip etmek istediğiniz sitenin RSS beslemesine abone olmanız gerekiyor.

Artık siteye abonesiniz ve takip ettiğiniz sitelerde yeni bir giriş (besleme) olduğunda bunu programınız aracılığıyla okumak, okumamak, beğenmek, paylaşmak, e-mail yoluyla ilgilenecek başka bir kişiye göndermek vs. çok basit ve hızlı (zaman kazandırıcı).

Ben okuyucu olarak Google Reader programını kullanıyorum. Çok da memnunum, bana kalırsa diğer birçok Google hizmeti gibi bu da oldukça başarılı bir program. İnternetten (ücretsiz) indirebiliyorsunuz, bir de Google hesabınızın olması gerekiyor. Google hesabınız yoksa bir tane mutlaka edinin derim, tek bir hesap ile başka birçok işe yarayan Google hizmetinden de faydalanabilmek için.

RSS okuyucusu aynı anda haber sitelerini, kariyer sitelerini, blogları, mesleki haberleri ve ilgi alanımdaki diğer birçok siteyi çok fazla çaba harcamadan takip edebilmemi sağlıyor. Benim aboneliklerim ekran görüntüsü şöyle bir şey:

Öteki türlü bu sitelerin adreslerini bir yerlere kaydetmek, sitede yeni bir şey var mı diye tek tek girip kontrol etmek, kapatıp başkasını açmak vs. uzun ve gereksiz zaman alıcı bir süreç. Çoğu zaman da yalnızca 1-2 favori siteyi inceleyip diğerlerine bakamazsınız bile.

Google Reader’ ın dün internet sitelerinde açıklanan yeni özelliği “Play” de benim çok hoşuma gitti doğrusu. İşte oradan size birkaç eğlenceli fotoğraf, dün friendfeed de paylaşmıştım:

Kayıp iPod Touch 50 Dolar ödül - şurayı arayın. 51 Dolar şurayı arayın!
Kayıp iPod Touch – 50 Dolar ödül, şurayı arayın. 51 Dolar, şurayı arayın
ComicSans bir bara girer, barmen: Sizin tipinize hizmet vermiyoruz!
Apple ve Blackberry yalnızca meyve iken hayat daha kolaydı!

Öte yandan RSS okuyucuları, web sitelerinin trafiğini azaltması sebebiyle, geliri bu trafik sayesinde aldığı reklamlara bağlı site sahipleri tarafından zaman zaman pek de sevilmeyebiliyor. Ancak genel eğilim, özellikle bloglar için, ne kadar çok abonesi olduğunu sitesinde gösterip daha fazla ilgi çekmek yönünde.

Eh bu kadar bilgiden sonra siz de benim bloguma RSS abonesi olup, benim de daha fazla yazma motivasyonuma katkı yapmak isterseniz ister yukarda sağda gördüğünüz “RSS abonelik” görseline, isterseniz de bu linke tıklayabilirsiniz 🙂

genel

Bu da benim “Veda” yorumum

Veda

Facebook, Twitter, Friendfeed gibi sosyal ağlarda ve video paylaşım sitelerinde filmin gösteriminden çok önce başlatılan ve bence çok başarılı ve etkili pazarlama faaliyeti sonrasında Veda filmine giderken “ İşte gerçek Mustafa bu” dedirtecek bir film izleyeceğim gibi yüksek bir beklenti oluşmuştu bende.

Beklentimin tam olarak karşılandığını söylemem zor! Bu, filmin çarpıcı, duygu yüklü, etkili ve başarılı güzel bir film olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor elbet. Ancak bana göre film Ata’nın son iki saati kurgusuna sıkıştırılınca bazı sahneler, olaylar çok havada -desteksiz- kalmış bu da bence akışı engellemiş.

Atatürk rolünde filmin başrol oyuncusu Sinan Tuzcu’nun performansını da nedense çok beğenemedim. Bu belki filmin senaryosu gereğiydi bilmiyorum ama Atatürk’ün otoriter, sert mizaçlı, kararlı, vizyoner, zeki yönlerini ortaya koyabilmek için oyuncunun performansında, özellikle mimiklerinde bence bir aşırılık, tarif edemediğim hoş olmayan bir yan vardı. Belki de bu filmde daha önce Atatürk’ü oynayan aktörler arasında benim en başarılı bulduğum Rutkay Aziz’den daha iyi bir performans bekliyordum.

Eleştirilerim yazının başında belirttiğim oluşturulan yüksek beklentinin tam olarak karşılanamaması ile ilgili. Yoksa film; verdiği mesaj ve Ata’mızı bir kez daha sevgi ve özlemle hatırlamamıza vesile olduğu için bence mutlaka görülmesi gereken bir yapım olmuş. Müzikal yönden çok başarılı buldum, Zülfü Livaneli yine harika bir iş yapmış. Filmdeki Trakya türküleri de ayrı bir güzel ve dinlemesi keyifli. Filmin friendfeed sayfasında bu müziklere, video, kamera arkası, yorum vs. gibi detaylara ulaşmak mümkün.

Ben kendi adıma son dönemlerde, benim profesyonel bir oyun ve oyuncular olarak gördüğüm şekilde, yükseltilmeye çalışılan Atatürk düşmanlığına cevabım olarak algılansın diyerek bu filme destek olmaktan keyif aldım. Henüz izlemeyenlere de filmi görmelerini kesinlikle tavsiye ederim.