genel · internet

RSS – Online okuR Seni Seviyorum!

Okuyucuya not: Eğer deneyimli bir bilgisayar ve internet kullanıcısı iseniz, siz bu yazıda çok fazla yeni bir şey bulamayabilirsiniz. Bu yazı size değil, daha çok RSS konusunda fikri olmayan internet kullanıcılarına yönelik bir paylaşım.

RSS, özel ilgi alanınıza giren her türlü web sitesini, blogları, haber/duyuru sitelerini ekstra çaba harcamadan ve size çok zaman kazandırarak tek noktadan takip etmenizi sağlayan bir teknoloji. Bu özelliğin desteklendiği siteleri takip edebiliyorsunuz (ancak sanırım Google, statik olarak adlandırılan diğer siteleri de takip etmenizi sağlayacak bir yöntem geliştirdi). Siteleri takip edebilmek için bir RSS okuyucusu programa ihtiyacınız var. Bu programları internetten ücretsiz olarak indirip hemen kullanmaya başlayabiliyorsunuz. Sonrasında da takip etmek istediğiniz sitenin RSS beslemesine abone olmanız gerekiyor.

Artık siteye abonesiniz ve takip ettiğiniz sitelerde yeni bir giriş (besleme) olduğunda bunu programınız aracılığıyla okumak, okumamak, beğenmek, paylaşmak, e-mail yoluyla ilgilenecek başka bir kişiye göndermek vs. çok basit ve hızlı (zaman kazandırıcı).

Ben okuyucu olarak Google Reader programını kullanıyorum. Çok da memnunum, bana kalırsa diğer birçok Google hizmeti gibi bu da oldukça başarılı bir program. İnternetten (ücretsiz) indirebiliyorsunuz, bir de Google hesabınızın olması gerekiyor. Google hesabınız yoksa bir tane mutlaka edinin derim, tek bir hesap ile başka birçok işe yarayan Google hizmetinden de faydalanabilmek için.

RSS okuyucusu aynı anda haber sitelerini, kariyer sitelerini, blogları, mesleki haberleri ve ilgi alanımdaki diğer birçok siteyi çok fazla çaba harcamadan takip edebilmemi sağlıyor. Benim aboneliklerim ekran görüntüsü şöyle bir şey:

Öteki türlü bu sitelerin adreslerini bir yerlere kaydetmek, sitede yeni bir şey var mı diye tek tek girip kontrol etmek, kapatıp başkasını açmak vs. uzun ve gereksiz zaman alıcı bir süreç. Çoğu zaman da yalnızca 1-2 favori siteyi inceleyip diğerlerine bakamazsınız bile.

Google Reader’ ın dün internet sitelerinde açıklanan yeni özelliği “Play” de benim çok hoşuma gitti doğrusu. İşte oradan size birkaç eğlenceli fotoğraf, dün friendfeed de paylaşmıştım:

Kayıp iPod Touch 50 Dolar ödül - şurayı arayın. 51 Dolar şurayı arayın!
Kayıp iPod Touch – 50 Dolar ödül, şurayı arayın. 51 Dolar, şurayı arayın
ComicSans bir bara girer, barmen: Sizin tipinize hizmet vermiyoruz!
Apple ve Blackberry yalnızca meyve iken hayat daha kolaydı!

Öte yandan RSS okuyucuları, web sitelerinin trafiğini azaltması sebebiyle, geliri bu trafik sayesinde aldığı reklamlara bağlı site sahipleri tarafından zaman zaman pek de sevilmeyebiliyor. Ancak genel eğilim, özellikle bloglar için, ne kadar çok abonesi olduğunu sitesinde gösterip daha fazla ilgi çekmek yönünde.

Eh bu kadar bilgiden sonra siz de benim bloguma RSS abonesi olup, benim de daha fazla yazma motivasyonuma katkı yapmak isterseniz ister yukarda sağda gördüğünüz “RSS abonelik” görseline, isterseniz de bu linke tıklayabilirsiniz 🙂

genel

Bu da benim “Veda” yorumum

Veda

Facebook, Twitter, Friendfeed gibi sosyal ağlarda ve video paylaşım sitelerinde filmin gösteriminden çok önce başlatılan ve bence çok başarılı ve etkili pazarlama faaliyeti sonrasında Veda filmine giderken “ İşte gerçek Mustafa bu” dedirtecek bir film izleyeceğim gibi yüksek bir beklenti oluşmuştu bende.

Beklentimin tam olarak karşılandığını söylemem zor! Bu, filmin çarpıcı, duygu yüklü, etkili ve başarılı güzel bir film olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor elbet. Ancak bana göre film Ata’nın son iki saati kurgusuna sıkıştırılınca bazı sahneler, olaylar çok havada -desteksiz- kalmış bu da bence akışı engellemiş.

Atatürk rolünde filmin başrol oyuncusu Sinan Tuzcu’nun performansını da nedense çok beğenemedim. Bu belki filmin senaryosu gereğiydi bilmiyorum ama Atatürk’ün otoriter, sert mizaçlı, kararlı, vizyoner, zeki yönlerini ortaya koyabilmek için oyuncunun performansında, özellikle mimiklerinde bence bir aşırılık, tarif edemediğim hoş olmayan bir yan vardı. Belki de bu filmde daha önce Atatürk’ü oynayan aktörler arasında benim en başarılı bulduğum Rutkay Aziz’den daha iyi bir performans bekliyordum.

Eleştirilerim yazının başında belirttiğim oluşturulan yüksek beklentinin tam olarak karşılanamaması ile ilgili. Yoksa film; verdiği mesaj ve Ata’mızı bir kez daha sevgi ve özlemle hatırlamamıza vesile olduğu için bence mutlaka görülmesi gereken bir yapım olmuş. Müzikal yönden çok başarılı buldum, Zülfü Livaneli yine harika bir iş yapmış. Filmdeki Trakya türküleri de ayrı bir güzel ve dinlemesi keyifli. Filmin friendfeed sayfasında bu müziklere, video, kamera arkası, yorum vs. gibi detaylara ulaşmak mümkün.

Ben kendi adıma son dönemlerde, benim profesyonel bir oyun ve oyuncular olarak gördüğüm şekilde, yükseltilmeye çalışılan Atatürk düşmanlığına cevabım olarak algılansın diyerek bu filme destek olmaktan keyif aldım. Henüz izlemeyenlere de filmi görmelerini kesinlikle tavsiye ederim.

genel · internet

Sosyal ağ denizinde balık mı olsam? Deniz mi yoksa?

 FriendFeed yakın zamanda keşfedip, keyifle ve ilgiyle takip ettiğim sitelerden birisi. Türk internet kullanıcıları da Alexa verilerine göre dünyada siteyi en çok kullanan, en çok trafiği oluşturanlardan oluşuyor. Yine aynı verilerden friendfeed’in Türkiye’de en çok tıklanan ilk 100 web sitesi arasında 48. sırada olduğunu görmek mümkün. Bunun da başka bir ülkede örneği olmadığını,  bir Google araması sonucu bulduğum linkte, Özgür Alaz daha Temmuz ayında söylemiş.  O zamandan bu zamana durum daha da gelişmiş üstelik.

Hal böyle olunca başta internet sektörü olmak üzere çeşitli ilgi alanlarında burada yazan, çok değerli bilgi-link paylaşan, güncel, ilgi çekici haber veren,  etkinlik paylaşan, organize olan bir kullanıcı grubu var. Benim kendi deneyimim buradan alınan beslemelerin gerçekten çok faydalı olduğu, ciddi zaman kazandırdığı ve sosyal özellikleri ile de çok eğlenceli olduğu yönünde. Internet bilgiyi arayan için her alanda engin bir derya deniz ve FriendFeed kullanıcıları yaptıkları beslemelerle bu bilgiye ulaşmak için ipuçları veriyorlar.

Geçen gün hazırladığım bir sunumum için hazırladığım bir sayfa beni de çok şaşırttı doğrusu:  İnternette nerelerde bulunabilirim özetinde ortaya şöyle bir şey çıktı:

Görünebilirlik için ne kadar çok yerdeymişim böyle! Ama işe de yaramış, zira Google da ismim ile bir arama yapıldığında ilk sırada bu blog ve bu sitelerde paylaştığım içeriklere ait linkler çıkıyor. Bu da benim için ayrı bir motivasyon kaynağı ama internet denizinde böyle balık misali yüzerken, aklıma Nazım’dan şu güzel şiir gelmeden de olmuyor;

Bulut mu olsam,

gemi mi yoksa?

Balık mı olsam,

yosun mu yoksa?

Ne o, ne o, ne o.

Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Sevgiler herkese.

genel

Gösteri zamanı!

Bloğun takipçileri hatırlayacaklardır; burada yazmaya başladığım ilk gün neleri yazıp nelere izin vermeyeceğimin kurallarını koymuştum. Kendi koyduğum kuralların içerisinde kalarak bugün biraz empati ile gündemdeki bir konu ile ilgili yazmak istiyorum.

Dünkü haber bültenlerinde sıkça gösterildi, NTV’de önceki akşam yayınlanan “Canlı Gaste” programında da izleyenler olmuştur, Abdi İpekçi’ nin kızı Nükhet İpekçi’ nin duygu yüklü haykırışından bahsediyorum. İzlemeyenler için link burada.

Babalar, anneler, evlatlar olarak bu haykırışa kayıtsız kalmak mümkün mü? Bir evlat 31 yıldır babasına tutsak olduğundan bahsediyor, tutuklu halinin bitmediğini, bitemediğini, özlemini anlatıyor; babasının kanlı, yırtık gömleğine sanki canlı bir insana sarılırmışçasına candan sarılıyor ve bunu 31 yıldır yaptığından bahsediyor. Ve işte en can alıcı soru da sonra geliyor: Aradığınız gösteri bu muydu? Alın size gösteri!

Bu kadar içten ve duygu yüklü bir hareket bir gösterinin parçası olamaz diye düşünüyorum. Daha çok; benimle birlikte, yüz binlerce -belki milyonlarca- ananın, babanın ve evladın vicdanında yer bulan bir haykırış olabilir ancak. Bu haykırışa sebep olan iddiayı, herkesin bildiğini varsayarak, burada paylaşmayacağım. Ancak şunu belirtmem lazım; ben iddiaya “Neden olsun, nasıl olabilir?” ya da  “Neden olmazmış?” ekseninde yaklaşmıyorum. Esasen bu fikrin neden ortaya çıktığını anlamaya çalışıyorum. Üstelik bir kez daha kanıtlandığı üzere, ortada,  kamu vicdanı diye bir gerçek varken ve bu bazen ürün/servis ya da kişiler ile ilgili tüm algıları değiştirebilirken.

Pazarlama; pazarlama iletişimi konularına son dönemde ilgi duyan, kısıtlı bilgisi ile bu “dünyayı” anlamaya çalışan birisi olarak ben, böylesine bir fikrin marka/ürün ya da şirket üzerine olan olası ciddi tehlikesini görebiliyorken büyük bir medya şirketi bunu nasıl göremez? Ben ya bahsettiğim bu “dünyayı” anlamaya çalışırken yanlış yoldayım ve daha bu konularda hiçbir şey (!) bilmiyorum,  ya da birileri böyle bir gündem oluşmamış olsa, bu fikri hayata geçirmeyi düşünecek kadar ciddi hatalı bir stratejinin peşinde.

genel

Onların da hayalleri vardı mutlaka…

Hayalini kurduğu bir yaşamı maalesef artık yaşayamayacak olanlarımız da var. Yakın zamanda Bursa’da kömür ocağında hayallerini bırakanlar ile ilgili Yeşil Bilgi Platformu’nda Koç Bilgi Grubu Kurumsal İletişim Koordinatörü Banu Hanım çok güzel bir paylaşımda bulunmuş. Okumanızı öneririm.

Üzerinden biraz zaman geçti, hemen unuttuk ama bu yazı bana aynı şekilde Tokat’ta hain pusularda, kalleşçe, alçakça yaşama veda eden gencecik delikanlıları hatırlattı. Onların da hayalleri vardı mutlaka. Misal, aldığı 120 Lira asker maaşının 100 Lirasını fakir annesine gönderip yalnızca 20 Lira ile askerlik görevini yapan kardeşimizin bir gün bu fakirlikten hem kendisini hem annesini kurtarma hayali yok muydu acaba?

Haydi başka bir açıdan bakalım, kamu vicdanını bu kadar yaralayan, çok büyük bir çoğunluğun kalbini dağlayan, Zülfü Livaneli’nin o muhteşem “Yiğidim Aslanım” şarkısını her duyduğunda boğazına kocaman bir düğüm düğümlenip nefes alamayan anaları, babaları, kardeşleri, eşler ve sevgilileri bu denli büyük ölçüde üzen bu “profesyonel oyuncuların” hayallerine ulaşma olasılığı var mıdır?

Ya da bu oyun; asıl amacı artık anlaşılmayacak, görülemeyecek kadar “profesyonel” kompleks bir oyun mudur? Hayır değildir!